haber

Zülfü Livaneli: Kafamdaki hikayeleri bitiremedim

Nilüfer Belediyesi Kütüphane Müdürlüğü, Türk edebiyatına önemli eserler kazandıran isimleri okurlarıyla buluşturmaya devam ediyor. Nilüfer Belediyesi bu defa kitaplarıyla ulusal ve uluslararası sayısız başarıya imza atan Zülfü Livaneli’yi ağırladı. Ünlü yazar, okurlarıyla buluşmadan önce Nilüfer Belediyesi Halk Evi’ni ziyaret etti. Başkan Mustafa Bozbey ile makamında görüşen Livaneli, Halk Evi’ni de gezerek çalışmalar hakkında bilgi aldı. Halk Evi’ne hayran kalan Livaneli, özellikle Nilüfer “Barış Meclisi”nin Avrupa’da dahi örneğinin bulunmadığını kaydetti.

 

Livaneli Halk Evi ziyaretinin ardından Nilüfer Belediyesi Nazım Hikmet Kültürevi’nde Edebi Kazılar söyleşisine katıldı. Yazar Feridun Andaç’ın sorularıyla yazın hayatını okurlarıyla paylaşan Zülfü Livaneli, hayranları tarafından çeşitli sıfatlarla anıldığını söyleyerek asıl mesleğinin müzisyenlik ve yazarlık olduğunu kaydetti.

 

“Hep  müzik ve edebiyat arasında durdum”

 

Kendisine müzisyen, yazar, politikacı denildiğini belirten Livaneli “Aslında benim iki tane mesleğim var. Birisi yazarlık diğeri de müzisyenlik. Bir dönem politika yapmış olmak beni politikacı yapmıyor. Ben gazeteci de olmadım, olamadım. Ben fikirlerimi yazdım gazetelerde ve bu beni gazeteci yapmıyor. Bazen o, bazen bu  ama en sonunu kazıdığınız zaman müzisyenlik ve roman kalıyor. Aslında edebiyat kalıyor” dedi.

 

Türkiye koşullarının kendisini müzisyen yaptığını anlatan Livaneli müzik serüvenini şöyle anlattı. “Müzikle ilgilenen bir insandım  ama kitap okuya okuya aklını kaybetmiş ihtiyar Donkişot vardır ya ben esas onun çocuk versiyonuydum, sürelik okuyordum. Fakat ardından 12 Mart geldi bizi 5 yıldızlı hapishanelerde misafir ettiler. O dönemde arkadaşlarımız Deniz Gezmişler idam edildi, büyük haksızlıklar yapıldı. Ben de o cuntayı eleştiren türküler yaptım hapiste. Sonra da yurtdışında bunu kaydettim ve unuttum, tekrar  kitaplarımı yazmaya döndüm. Ama sonra baktım ki türkülerim  kaçak kasetlerle girmiş Türkiye’ye ünlü olmuş, milyonlar söylemeye başlamış ve  bir tane daha albüm derken yakın zamanlara kadar getirdiler. Müzik toplumsal bir baskıyla ortaya çıktı. Ben kendimi zaten edebiyatçı gibi görüyordum ve tam bir müzikçi olmadım. Hep müzik ve edebiyat arasında durdum. Şiirler besteledim, şiirler yazdım. Edebiyat dünyasıyla müzik dünyası iç içe geldi. Bu kadar çok beste, bu kadar çok konser, bu kadar çok çalışmadan sonra sanki içimdeki ezgiyi paylaştım ama kafamdaki hikayeleri bitiremedim” şeklinde konuştu.

 

“Köke sadık kalınmalı”

 

Zülfü Livaneli, “Sıkı bir dostum” olarak nitelediği Yaşar Kemal’den etkilendiğini belirterek kendisinden öğrendiği en önemli şeyin köke dayanmak olduğunu kaydetti. Livaneli, “Yaşar Kemal benim müziğimi daha çok etkilemiştir. Yaşar Kemal’den benim esas öğrendiğim bir iki temel kural var. Bir tanesi köke dayanmak, oyun oynamamak, modaya kapılmamak. Bu çok önemli bir şey hem müzikte hem edebiyatta. Çünkü Yaşar Kemal insan soyunun büyük çizgisine sadık kalmayı öğretti bana. Çünkü herkes zincirde bir halkadır. Homeros da okuyacaksın, Cervantes de okuyacaksın, 1001 Gece Masalları da okuyacaksın, Mevlana da okuyacaksın ve bu güne kadar getireceksin ve ben kendi kuşağımda, kendi dünyamda ne yapabilirim diyeceksin ama bu köke sadık kalarak yapacaksın. Belki benim ezgilerimdeki kalıcılık, romanlarımdaki yaygınlık belki de buna bağlıdır” dedi.

 

Feridun Andaç’ın “Okumak sizi nerelere taşıdı” sorusuna okumanın önemiyle cevap veren Livaneli, “Okumak kadar önemli bir şey yok. Hangi sanat dalı daha etkili kitaptan, söz sanatından. Eğer böyle bir şey olsaydı bu tek tanrılı dinlerin tanrıları kitaba ihtiyaç duymazlardı. Kendilerini şarkıyla anlatırlardı ya da başka bir şekilde anlatırlardı. Ama ne yapıyorlar, kitap yazıyorlar. Dolayısıyla tanrı bile kitap yazmaya ve kendini kitapla anlatmaya ihtiyaç duyuyorsa, biz de tabi öyle yapacağız” dedi.

 

“Konstantiniyye Oteli en zorlandığım roman”

 

Son romanı Konstantiniyye Oteli’nden de bahseden Livaneli, yazarken en zorlandığı romanı olduğunu kaydetti. Livaneli, “Şehirlerin ruhu var ve bu ideolojilerle değişmiyor. Paris imparatorluk başkentiydi ama sonra cumhuriyet oldu, devrim Paris’i oldu. Ama Paris hep Paris olarak kaldı. İstanbul da böyle bir şehir. İstanbul, Ankara olamıyor, Ankara da İstanbul olamaz. Bir genel hikaye var, Zehra’yla Emre’nin hikayesi var başından sonuna kadar götürüyor ama bu arada otelin salonunda toplanmış kat görevlileri, güvenlikçiler, temizlikçiler vasıtasıyla toplumun çok değişik katmanlarına girip çıkıyoruz. Ben böyle bir formatla şehrin ruhunu yakalamaya çalıştım. Tarihsel bir boyut koydum. Çünkü bakıyorsunuz aynı şeyler sürekli İstanbul’da tekrarlanıyor. Nika İsyanı oluyor, insanlar sokaklara çıkıyor, birkaç gün orada duruyorlar, imparator korkuyor, en sonunda imparatorluk askerleri geliyorlar ve müthiş bir katliam yapıyorlar. Bakıyorsunuz yıllar geçiyor Osmanlı’da aynı yerde aynı olaylar oluyor. Daha sonra 1 Mayıs, Kanlı Pazar ya da Gezi’ye kadar geliyorsunuz aynı olaylar yaşanıyor İstanbul’da. Dinamikleri Bizans’tan beri hiç değişmemiş bu şehrin. Şimdi ben bugün yaşayan insanlar aracılığıyla onların her birinin hikayesine girerek bu dinamikleri anlatmaya çalıştım. Hem zorlanarak, hem de isteyerek yaptığım bir iş oldu. Fakat edebiyatı bir başka aşamaya getirmek istedim. Yani düz bir hikaye anlatımından daha öteye taşımak istedim” diye kaydetti. 

 

Livaneli söyleşide okurların da sorularını yanıtladı. Söyleşinin sonunda Nilüfer Belediye Başkanı Mustafa Bozbey,  ünlü yazar ve müzisyen Zülfü Livaneli’ye özel tasarım portresini armağan  etti.