Çevrimiçi düzenlenen buluşmada Yücel, “Yerleştirme” sanatında “Bu eser ne hakkında” sorusu yerine, “Ben nasıl duygu ve düşünceler içindeyim” sorusunun olması gerektiğini belirtti.
Nilüfer Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü “Etüt: Güncel Sanata Doğru
İlk Adımlar” eğitim programıyla, ilgi duyanların, güncel sanat yönelimleri
hakkında bilgilenmelerine ve görsel sanat etkinliklerini yakından takip
edebilmelerine imkân sunuyor.
Ali Akay’ın “Avant-Garde, Modernizmde Neler Oldu?” başlıklı oturumu ile
başlayan eğitim programı, Emre Zeytinoğlu’nun “Hazır Nesne”, Rafet
Arslan’ın “Kolaj” bas¸lıklı oturumları
ile devam etti. “Etüt: Güncel Sanata Doğru İlk Adımlar” eğitim programının son
oturumunu Derya Yücel, “Yerleştirme” konulu temasıyla gerçekleştirdi.
Murat Alat’ın programlaması ile çevrimiçi gerçekleşen oturuma katılan küratör,
sanat yazarı, akademisyen Derya Yücel, “Etüt: Güncel Sanata Doğru İlk Adımlar”
programının yerinde ve başarılı bir etkinlik olduğunu belirterek, “Bu program
çağdaş sanat pratiklerine bir giriş, adım atma. Tarihsel süreçte tekrar yeniden
hatırlayıp, günümüz sanatını anlamlandırma üzerine önemli bir etkinlik”
dedi.
Oturuma, “Sanat nedir?” sorusu ile
başlayan Derya Yücel şöyle devam etti:
“Çağdaş sanata aşina olan veya yeni yeni tanışmaya başlamış bir izleyici
için bu soru aslında hayati bir soru. Bir araziden veya herhangi bir yerden
alınıp galeriye konan taş parçası sanat mıdır? Ya da kaza geçirmiş aracın
tamponu müzeye girince sanat olur mu? Buna sanat diyebilir miyiz? Aslında bu örnekler, çağdaş sanat tarihinde
önümüze çıkan ve sanatçıların ürettiği üretimler. Peki, bir sanat yapıtını,
sanat yapıtı olmayan şeyden ayıran nedir? Aslında en başta sorduğumuz sorunun
artık günümüzde geçerli olmadığını söylemek için bunu ifade ediyorum. ‘Sanat
nedir’den çok, aslında ‘Sanat hangi durumda vardır? Bir şey hangi durumda sanat
olur ve sanat yapıtı olarak hangi durumda işlev görür?’ soruları olmalı. Bu
noktada sanat yapıtının özü hakkındaki sorgulama günümüzde yerini ‘Nedir’ den
‘Nasıl’ sorusuna bırakmıştır. Artık bugün yapıt dediğimiz şey, çok uzun
zamandır yalnızca bir nesne etrafında açıklanabilir bir tanım olmaktan
çıkmıştır. Bir nesne dahi olsa önümüzde artık bununla ilgili sorduğumuz soru ‘Bu
yapıt işlevini nasıl yerine getiriyor?’ olmalıdır. Yani sanatçının, nesnesiyle, sanat yapıtıyla bağıntısı ve
izleyicinin bu nesne ile kurduğu ilişki ve bu ilişkinin ortaya çıkardığı deneyim
günümüz sanatının merkezindedir.”
Derya Yücel, “Yerleştirme” sanatında da “Bu eser ne hakkında?” sorusu yerine, “Ben nasıl duygu ve düşünceler içindeyim?” sorusunun olması gerektiğini belirtti.
“Yerleştirme” ile ilgili örnekler de veren Derya Yücel şöyle devam etti: “Bir nesne belirli anlarda, durumlarda bir simge olabildiği gibi, bir başka nesne de bazı anlarda sanat yapıtı olabilir. Bir nesne bir simge olarak işlev görüyorsa sanat yapıtına dönüşür. Herhangi bir taş, yolun üzerinde durduğu sürece elbette sanat yapıtı değildir. Ancak bir simge olarak, biz ona izleyici olarak dikkatimizi verdiğimiz sürece sanat yapıtı olarak da işlev görür. Yerini bulacak soru ‘Sanat nedir?’ değil, ‘Sanat ne yapar bunu nasıl yapar?’ diyebiliriz. Sanat ne yapar, bunu nasıl yapar? Öncelikle onu ortaya koyanın yani sanatçının niyetine, o yapıtın izlendiği mekânsal çerçeveye bakmak gerekir. Bu çerçeve, bu bir galeri olabilir, müze olabilir bir sanat mekânı olabilir, kamusal alan da olabilir. Bilmemiz gereken şey, bir şeyi sanat olarak meşrulaştırmak aslında tüm tarihselleştirme süreçleri ile iç içe geçen kavramsal teorik metodolojik olgularla ilişkilidir.”
Derya Yücel, sanatın 20. yüzyıldaki gelişimine bakmanın günümüz sanatını anlamlandırma ve konumlandırma noktasında bir hareket noktası sağladığını belirterek, “Sanatın 20. yüzyıldaki gelişimi, her şeyden önce bir becerinin ortaya koyduğu tamamlanmış, bitmiş bir estetik nesne olarak sanat yapıtı kavramını kökten değiştirdi. 20. yüzyılda geleneksel anlamda resim, heykel gibi bu anlamda kategorize edilemeyecek üretimlere yönelik yeni tanımlar çıktı ortaya. Kısacası sanatın aslında sanat olma koşullarına ilişkin bütün bu bağlam zamanla aslında içeriye de etki etti” diye konuştu.
Yücel, 1960’lı yıllardan itibaren, toplumsal ve kültürel alanların tümünde olduğu gibi sanat alanında da geleneksel öğretilerin sarsıldığı bir dönemin başladığını belirterek, “1960’lı yıllarda toplumsal hareketler sanat alanında da görülmeye başladığında sanat da aslında daha çok sanatın estetiğin konusu ve kendine bir özerk sanat yapıtı tanımından daha çok sosyolojik ve antropolojik yönelimlerle anlam kazanmaya başladı” ifadelerini kullandı.
Derya Yücel, “Enstelasyon ya da yerleştirme kavramı en basit tanımıyla, nesnelerin bir mekân içinde bulunması ve konumunun belirlenmesi. Ancak bu konunun karmaşık kısmı şu: Bu nesnelerin mekâna ne sebeple ne şekilde yerleştirildikleri. Sanatçının anlatımındaki önemi ya da mekân ve yerleştirilen nesne arasındaki ilişkinin kavramsal boyutu da bu karmaşık dediğimiz nokta diyebilirim. Yani bu boyutuyla sanat içinde mekân kavramı, ortak bir temsil olarak aslında yerini almış. Yani sanatçılar da gerçek mekândan sağladıkları nesnelerle kendi yaratıcı ya da anlamlı mekânlarını yani deneyimlenen sanatı da yaratmaya başladılar. Sanatta mekânsal arayışların, resim ve heykel klasiğinden farklı olarak insanın bütün algısal deneyimi ve bu yolla ortaya konulan kavramsal iletileri de esas aldığını söylemeliyiz. Yani 20. yüzyıl sonlarında bu deneyimlenen mekânları yaratma çalışmaları da ‘Enstalasyon ve yerleştirme’ olarak adlandırılmaya başlamıştır” diye konuştu.
Derya Yücel, sanatçının mekânın fiziksel özelliklerini, mimari
niteliklerini, bir etkileşim halinde, işinin bir yorumu, açıklaması olarak,
yerin kültürel anlamını kavramakta ve işine dahil etmekte de kullandığını, yani
yorumladığını söyledi. Yerleştirme sanatında mekânın mimarlıkta bildiğimiz
ihtiyaçları karşılamak üzere tasarlanan bir mekân olmaktan çıktığını ve artık
yalnızca düşünceleri aktarmak üzere bir işlev görmeye başladığını ifade eden
Yücel şöyle devam etti: “Yerleştirme çalışmalarında mekânın yaşanması durumu
vardır. Mekânın yaşanması ise bir ihtiyaca yönelik bir eylemin kullanım
eylemini gerçekleştirmek üzere değildir. Oturmak, uyumak, yemek yemek gibi
eylemler değil. Sanatçı, ileti oluşturur. Bunu bir kullanım ile
özdeşleştirdiğimiz zaman hiç karlaşmadığımız bir biçime bürünerek karşımıza
çıkan bir mekândan artık bahsedebiliriz bu noktada” dedi.
Derya Yücel oturumun sonunda katılımcıların sorularını da yanıtladı.