haber

Nedim Gürsel: Paris’te yaşayan bir Türk yazarım

Nilüfer Belediyesi Kütüphane Müdürlüğü edebiyat dünyasının önemli isimlerini okurlarla buluşturmaya devam ediyor. ‘Edebî Kazılar’ söyleşilerinde yeni sezonun ilk konuğu Nedim Gürsel oldu.

 

Nâzım Hikmet Kültürevi’nde okurlarıyla buluşan Nedim Gürsel’e, Feridun Andaç sorularıyla eşlik etti. Nilüfer Belediyesi Kütüphane Müdürü Şafak Pala, Nilüfer Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürü Güney Özkılınç ve çok sayıda edebiyat tutkununun katıldığı söyleşide Nedim Gürsel, eserleri ve edebi hayatı hakkında bilgiler vererek, okurlarının da merak ettikleri sorularını yanıtladı.

 

12 Mart ve 12 Eylül askeri darbelerinin Türkiye tarihinde önemli bir yeri olduğunu belirten Nedim Gürsel, “Bu darbeler hem yazar hem de vatandaş olarak benim de güzergâhımı belirledi. 20 yaşımdan beri Paris’te yaşıyorum” dedi.

 

‘Ana dilime bağlı kaldım’

Paris’te bir Türk yazarı olarak kaldığının altını çizen Gürsel, “Bir yazarın ülkesi, dilidir. Yazar, o dile kök salar, yaşar ve var olur. Dil değiştiren yazarlar da vardır. Ben ana dilime bağlı kaldım. Kendimi Paris’te yaşayan Türk yazarı olarak tanımladım ama bir parça da Parisli oldum. Paris beni Fransız yapmadı ama bir parça Parisli yaptı” ifadelerini kullandı.

Gürsel, “Yazar, kendi ülkesine ve kendi diline kök salarak evrensele ulaşabilir. İlle de kendi ülkesinde yaşamasına gerek yok. Burada belirleyici olan yazarın dille ilişkisidir. Yerellik ve evrensellik sorunsalı küreselleşen dünyada aşılmalı” şeklinde konuştu.

 

Çocukluk yıllarının bir yazar için çok önemli olduğunu vurgulayan Gürsel, “İnsanın kişiliği çocukluğundan oluşuyor. Anneyle ilişki, erkek çocuk için belirleyici olabiliyor. Küçük yaşlarda babamı kaybettim. Bu büyük bir travmaydı benim için. Yirmili yaşlarda edebiyata merak sarmam ve yazmaya çalışmamı buna bağlayabiliriz. Babam ölünce sanki onun yaptığı işi, kaldığı yerden sürdürmek için bu işe kalkıştım. Çocukluğumun travmaları, özlemleri, mutlu ya da mutsuz anları kitaplarıma yansımış olabilir” dedi.

 

Otosansür mekanizmasının bir yazar için en kötü şey olduğunu söyleyen Gürsel, “Otosansür, yazara dışarıdan gelen baskıdan daha kötü bir şeydir. Yazar kendi zihninde, kendisine yönelen bir baskı mekanizması kurabiliyor. Ben yazılarımda otosansür mekanizmasının çalışmaması için çaba sarf ettiğimi söyleyebilirim” dedi.

 

Yazmayı, boğa güreşine benzettiğini belirten Gürsel, “Boğa ile güreşçi arasında bir mücadele söz konusu. Boğa güreşçisi de bir risk almak zorunda, mücadelenin kurallarından biri de bu. Arada bir de boğa değil güreşçi ölüyor. Yazmak da böyle bir risk almak aslında. Bu sadece siyasi bir risk değil benim gözümde. Varoluşsal anlamda da bir risk olabilir yazmak. Risk almak da huzurlu bir ortamda devre dışı kalır. Yazma uğraşının temelinde böyle bir huzursuzluk durumu oluşuyor” dedi.

 

Model aldığı yazarlardan birinin Nâzım Hikmet olduğunu söyleyen Gürsel, “Bir dönem Nâzım Hikmet’in şiirleri benim için ön plandaydı. Bir süredir ise hayatı ön plana gelmeye başladı. Yalnızlık, kavuşmalar, ayrılmalar, özlem ama her defasında çevresine büyük bir merakla bakmış Nâzım Hikmet. Gittiği her ülkeden bir şey almış, öğrenmiş. O, şiire bunu taşıyor ben de düz yazıya kendimce taşımaya çalıştım. Bazı yazarlar yolculuktan sıkılır. Bazıları da yolculuktan yararlanır ve beslenir. Ben kendimi bu kategoride görüyorum” şeklinde konuştu.

 

Söyleşinin sonunda Nilüfer Belediyesi Kütüphane Müdürü Şafak Pala, Nedim Gürsel’e teşekkür ederek özel tasarım portresini hediye etti. Gürsel daha sonra okurları için kitaplarını imzaladı.